• Ana Sayfa
  • Terapi Alanları
    • Ucak Korkusu
    • Kedi Korkusu
    • Zeka Testleri
    • Panik Atak
    • Bireysel Terapi
    • Zihinsel Dikkat Gelişimi
    • Çift ve Cinsel Terapi
    • Online Uzman Psikolog
    • Sinav Kaygisi
    • Kapali Alan Korkusu
    • Yukseklik Korkusu
    • Sosyal Fobi
    • Temizlik Takintisi
    • Araba Sürme Korkusu
    • Topluluk Önünde Konusma
  • Kurumsal Destek
    • Kurumsal Destek Programı
    • Mesleki Yönelim Testi
    • Semptom Tarama Testi
    • İş Motivasyonu Testi
    • İş Doyum Ölçeği
    • Mesleki Kişilik Testi
  • Danışan Yorumları
  • Ekibimiz
  • İletişim
  • Psikoterapi süreci
  • Yazılarımız
  • Daha fazlası
    • Ana Sayfa
    • Terapi Alanları
      • Ucak Korkusu
      • Kedi Korkusu
      • Zeka Testleri
      • Panik Atak
      • Bireysel Terapi
      • Zihinsel Dikkat Gelişimi
      • Çift ve Cinsel Terapi
      • Online Uzman Psikolog
      • Sinav Kaygisi
      • Kapali Alan Korkusu
      • Yukseklik Korkusu
      • Sosyal Fobi
      • Temizlik Takintisi
      • Araba Sürme Korkusu
      • Topluluk Önünde Konusma
    • Kurumsal Destek
      • Kurumsal Destek Programı
      • Mesleki Yönelim Testi
      • Semptom Tarama Testi
      • İş Motivasyonu Testi
      • İş Doyum Ölçeği
      • Mesleki Kişilik Testi
    • Danışan Yorumları
    • Ekibimiz
    • İletişim
    • Psikoterapi süreci
    • Yazılarımız
  • Giriş Yap

  • Hesabım
  • Şu kullanıcı olarak giriş yapıldı:

  • filler@godaddy.com


  • Hesabım
  • Oturumu kapat

Şu kullanıcı olarak giriş yapıldı:

filler@godaddy.com

  • Ana Sayfa
  • Terapi Alanları
    • Ucak Korkusu
    • Kedi Korkusu
    • Zeka Testleri
    • Panik Atak
    • Bireysel Terapi
    • Zihinsel Dikkat Gelişimi
    • Çift ve Cinsel Terapi
    • Online Uzman Psikolog
    • Sinav Kaygisi
    • Kapali Alan Korkusu
    • Yukseklik Korkusu
    • Sosyal Fobi
    • Temizlik Takintisi
    • Araba Sürme Korkusu
    • Topluluk Önünde Konusma
  • Kurumsal Destek
    • Kurumsal Destek Programı
    • Mesleki Yönelim Testi
    • Semptom Tarama Testi
    • İş Motivasyonu Testi
    • İş Doyum Ölçeği
    • Mesleki Kişilik Testi
  • Danışan Yorumları
  • Ekibimiz
  • İletişim
  • Psikoterapi süreci
  • Yazılarımız

Hesap


  • Hesabım
  • Oturumu kapat


  • Giriş Yap
  • Hesabım

Yazılarımız

Anksiyete Bozuklukları

 Korku, varlığından emin olunan tehdit edici dış uyarana karşı bireyin gösterdiği fizyolojik ve duygusal yanıtlar olarak nitelendirilebilir. Anksiyete (Kaygı-Bunaltı) ise bedensel ve ruhsal göstergeleri korkuyla eş nitelikte değerlendirilebilmektedir. Ancak korku ve kaygı kavramlarını birbirinden ayıran nokta, kaygı duygusunun ortaya çıkmasına neden olabilecek etkenlerin tam olarak kişi tarafından bilinmemesi, anlamlandırılamaması ya da kişinin bilinç düzeyinde tanımlayamamasıdır (American Psychiatric Association, 2000). 

Kişi sebebini bilmediği bir biçimde çevresinden ya da kendisinden kaynaklı oluşabilecek tehdit beklentisi ile kaygı yaşamaktadırlar. Kişinin yaşamının sağlıklı bir biçimde devam edebilmesi için tehlikelere karşı önlem niteliğindeki esas duygulanımlardan biri olan kaygı karşılaşılan durumlarla bağlantısız ve orantısız olduğu durumlarda patolojik bir niteliği bürünmektedir (Türkçapar, 2004). 

Patolojik bir nitelikte olan kaygı durumları APA tarafından Anksiyete Bozuklukları olarak kategorize edilmiştir. Yazıda, anksiyete bozuklukları arasında değinilecek nokta Özgül Fobilerdir. Özgül fobi, bireylerin belirli durumları ya da nesneleri “tehlike” olarak algılaması ve bu durum ya da nesnelerle maruz kaldıkları anlarda başa çıkmakta zorlandıkları kaygı yaşaması olarak nitelendirilebilir (APA,2013). 

Yaşanılan kaygının “fobi” olarak nitelendirilmesi kaygı yaratan nesneden kaçınmaya yönelik tutum ve davranışlardır. Fobik kişi maruz kaldığında kendisinde yarattığı kaygıya katlanamayacağına yönelik düşünceleri sebebiyle kaygı yaratan nesneden uzaklaşır, yaşantısı için maruz kalmamak için gerekli değişiklikler yapar. 

Halk arasında en sık karşılaşılan özgül fobiler arasında örümcek fobisi, hamam böceği fobisi, yükseklik fobisi karanlık fobisi ve kapalı alan fobisi sayılabilir. Ve özgül fobilerin yaşam boyu prevelansı %11 olarak bulgulanmıştır. Ayrıca özgül fobiler, majör depresif bozukluk ve alkol bağımlılığı sonrasında en sık karşılaşılan psikolojik bozukluklardır (Curtis ve ark., 1998). Yapılan araştırmalarda özgül fobilere kadınlarda erkeklere oranla 2 kat daha sık karşılaşıldığı görülmüştür. Bireylerde oldukça sık karşılaşılan bir bozukluk olmasına karşın bireylerin yaşamlarını fobilerine göre düzenlemelerinden kaynaklı terapiye başvurma oranları oldukça düşüktür (Ertan,2008).  

Özgül fobilerin oluşmasının temellerinin erken çocukluk yaşantılarında oluşmasından kaynaklı fobi yaratan nesne ile ilk karşılaşma hafızada yer almaz bu sebeple fobik bireyler fobi başlangıcını hatırlayamazlar ya da fobilerinin öykülerini anlatamazlar (Demirci, Sağaltıcı ve Yıldırım, 2016).

Birey tehdit olarak algıladığı nesne ya da duruma maruz kaldığı anda yaşadığı kaygı sebebiyle bazı bedensel belirtiler göstermektedir. Soğuk terleme, kızarma, kalp çarpıntısı, nefes alamama, bulantı ya da kusma bu belirtiler arasında sayılabilmektedir (Uzbay, 2002).

Daha detaylı bilgi almak için atıfta bulunduğumuz bilimsel yayınlardan yararlanabilirsiniz:

KAYNAKÇA:

American Psychiatric Association. (2000) Diagnostic and statistical manual of mental disorders (4th ed., text rev.). Washington, DC: Author.  

Curtis, GC, Magee, WJ, Eaton, WW, Wittchen, H-U & Kessler, RC (1998) Specific fears and phobias. Epidemiology and classification. The British Journal of Psychiatry 173: 212- 217.

Demirci O., Sağaltıcı E., Yıldırım A., (2016) Özgül Fobinin Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırılma ve Yeniden İşleme Yöntemi ile Tedavisi: Bir Olgu Sunumu, Klinik Psikiyatri 2015;18:124-129.

Ertan T. (2008) Psikiyatrik Bozuklukların Epidemiyolojisi, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Tıbbi Sempozyum S:25-30.

Türkçapar H., (2004) Anksiyete bozukluğu ve depresyonun tanısal ilişkileri. Klinik Psikiyatri 2004; Ek 4:12–16 

Uzbay İT.(2002) Anksiyetenin Nörobiyolojisi, Klinik Psikiyatri, Ek 1, S:5-13.

Ayrıntılar

Sunulan alan, hedef kitlenizin daha fazla bilgi edinmeyi ve içerik okumayı istemesini sağlamak için söyleyecekleriniz konusunda ilgilerini çekmek üzere kullanabileceğiniz bir içerik önizleme alanıdır. Sayfada görünecek en ilginç ayrıntıyı seçin ve buraya yazın.

Ayrıntıları öğrenin

PANİK ATAK ANLARINDAKİ YAŞANTILAR


Kaygı anında bireyin tehlike olduğuna yönelik inancı ile terleme, hızlı nefes alma, nabız artışı, uyuşma-karıncalanma, donakalma, titreme gibi belirtiler ortaya çıkar. Bu belirtileri hisseden ve kaygıya ya da bedensel belirtilerine karşı tolerasyonu düşük olan bireylerin değişimin ürkütücü etkisi ile kaygı seviyelerinde artış gözlemlerler. Kaygı sebebiyle ortaya çıkan bu belirtiler kaygıyı sürdürücü bir faktör haline gelir böylelikle kişi kendisini kaygı döngüsünün içerisinde bulur. 


Belirtiler ile baş edemeyeceğini düşünen kişi, belirtilerin artarak devam etmesinden korkmaktadır. Bu belirtilerin en şiddetli görüldüğü an kişinin zihninden “ çıldıracağım, kontrolü kaybedeceğim” düşüncesi geçmektedir. Ancak fizyolojik olarak durum bundan farklıdır. Bedendeki hiçbir hormonal aktivite veya fiziksel hissiyat artarak ilerlemez; azalarak ilerler. Aslen, azalarak ilerlemeden kasıt duyarsızlaşmanın getirdiği etki ile hissiyatın azalmasıdır. Bedenin bu belirtilere ve salınan hormonlara karşı toleransının gelişmesi için ortalama 20 dakikalık bir süreye ihtiyacı vardır. Bedenin bu değişimlere toleransının gelişmesiyle, belirtilere karşı duyarlılık azalır. Böylelikle artık daha tahammül edilebilir seviyelerde belirtiler gözleyen kişi kontrolünü elinde tutabileceğine ve çıldırmayacağına yönelik inançlar geliştirir. 


Yaşanılan kaygıya daha fazla katlanamayacağını düşünen zihin kendisini koruma altına alabilmek için o nesne ya da durumdan her uzaklaştığında “baş edilememiş bir deneyim” olarak hafıza kayıt edilir. Yaşanılan bu deneyim ise sonraki deneyimler için referans olur ve kişi yüzleşmekten kaçınır. Her yüzleşmek kaçınıldığında hayal edilen o kaygı gittikçe büyür ve katlanılamaz hallerde inşa edilir. Korkulan nesneyi görmek, duymak veya hayal etmek; o anda akıldan geçen “korkacağım, yapamam,” fikri veya oluşan “korkuyorum” hissiyatı ile koşullanmış olur. Zaman geçtikte bu kaygı duyulan nesne ya da durumu gördükçe koşullanmış bir şekilde korktuğunuza dair düşünce ve duygulara kapılırsınız. Korkulan, kaygılanılan nesne ile karşılaşma anında ortaya çıkan belirtileri ortadan kaldırmanın en etkili yolu “yüzleşmek”tir.

Bedenin toleransını geliştirecek, zihnin olumlu düşünceler inşa edecek davranış “yüzleştirme” davranışıdır. Her maruz kaldığında süre geçtikçe belirtilerin artmadığını ve tahmin ettiği gibi çıldırmadığını gören kişinin ruhsal ve fizyolojik olarak toleransı artar. Artık bir sonraki eylem için daha dayanıklı ve motive bir haldedir. 


Geçmiş yaşantılardaki olumsuz ve zarar verici anlar hafızaya sağlıklı olarak kaydedilmediği için beyinde çok dirençli bir yapı halinde saklanırlar. Olumsuz bilişler, otomatik düşünceler ve çekirdek inançlar her daim ortaya çıkmaya ve gelecekteki eylemi etkilemek üzere tetiktedirler. 

Bu noktada bu kalıpları ve geçmişin referanslarını değiştirmek için “olumlu söylem”ler devreye girer. Olumsuz deneyimlerin, anıların ve duyguların ortaya çıkışı ne kadar kolay ise olumlu duygulanım ve düşüncelerin ortaya çıkması bir o kadar emek ister. Beynin tekrarlanan eylemlere yönelik koşullama kapasitesini olumlu söylemler üzerine kullandığımızda duygulanım ve düşüncede değişim gözlemleriz. 


Değişimin gerçekleştiğine, kaygının azaldığına, korku ile baş edilebildiğine yönelik söylemler her sarf edildiğinde beyni bu tür cümlelere koşullamış oluruz. Böylelikle, olumluya yönelik bir gidişat sergileyebiliriz. 

Karantina Süreci ve Boşanma

SOSYAL MESAFE EVLİLİKLERDE DUYGUSAL MESAFEYE SEBEP OLABİLİYOR


İçerisinde bulunduğumuz salgın süreci insanlığın ruh sağlığını olumsuz etkileyen travmatik

süreçlerden biridir. Bu salgın durumunun travmatik olmasının başlıca sebepleri, ölüm riski,

salgın sürecinin ne zaman biteceğinin belirsizliği, bireylerin hayatlarındaki kontrolün ve

özgürlüklerinin elinden alındığını hissetmesidir. Enfeksiyon ihtimali ve karantina da kalmanın

ayrı ayrı psikolojik etkilerinin olduğu böyle travmatik salgın süreçlerinde önemli aşamalar

vardır. Şöyle ki, insanlar, yurt dışındaki vakaları duyduklarında ülkemizde olmayacağını

düşünerek psikolojik olarak kendilerini korumak adına “inkâr”a başvurdular sonrasında

ülkemizde de virüsün var olduğu netleştiğinde bir “şok” yaşadılar ve izole olma sebebiyle

evlere kapandılar. Evde vakit geçirmek ilk zamanlarda insanlara iyi geldi çünkü evde vakit

geçirmek özlemini duyduğumuz bir şeydi ve bu süreci “izolasyon balayı” olarak

düşünebilirsiniz. Ancak zamanla “izolasyon balayı”nın sonlanmasıyla sokağa çıkamayan, işe

gidemeyen ve virüs endişesiyle yaşan kişiler içsel sorunlar yaşamaya başladılar. Özgürlüğü

kısıtlanan, hayattaki yetkinliği elinden alınan ve sosyal hayatı biten kişiler kendilerini öfkeli,

mutsuz ve kaygılı hissetmektedirler ki böyle hissetmeleri de oldukça olağandır. İzolasyon

balayı sona erdiğinde, evde kalan çiftlerin yaşadıkları bu duygular beraberinde ilişki

problemlerini de getirmekte.

Virüs tehdidiyle karşı karşıya olan kişinin, marketteki temastan, asansöre temastan ve en

önemlisi diğer insanlara olan temastan kaçınması gerekiyor. Sosyal bir varlık olan ve

dokunmak, sarılmak gibi “fiziksel temastan” beslenen ve duygusal ihtiyaçlarını da bu şekilde

karşılayan insan için temastan uzak kalmak duygusal olarak yıpranmayı da beraberinde

getiriyor. Virüs ihtimali ile çiftler birbirlerine ya da çocuklarına dokunurken tedirgin ve kaygılı

oluyorlar. Duygusal yakınlık kurmak ve fiziksel temas böyle travmatik süreçlerde en büyük

ihtiyacımız iken, salgın sebebiyle bu temas bize tehlikeyi hatırlatıyor. Yakınlık kurmak

“tehlike” olarak algılandığından eşler de birbirleriyle olan fiziksel temaslarda her zamanki

kadar rahat ve huzurlu olamayabiliyorlar. Bu noktada cinsel isteksizliğin açığa

çıkabileceğinden de bahsedebiliriz. Cinsel isteksizlik romantik ilişkilerin en önemli

unsurlarındadır ve bu konuda problem yaşanması iletişim problemlerine ve tartışmalara

sebep olabiliyor.

Salgın sürecinin getirdiği kaygı ve öfke problemleri ile birlikte karantinada tüm günlerini

birlikte geçiren çiftlerin sorunlara ya da eşlerine karşı toleransı daha düşük olabiliyor. Ev

sorumlulukları, çocuklu evliliklerde çocukların sorumluluğu, ekonomik yetersizlik ya da

giderler konusunda çıkan problemlere salgın psikolojisinden kaynaklı sağlıklı çözüm önerileri

getiremediklerinden boşanmaya kadar giden ilişki problemleri yaşanabiliyor.

Sıklıkla yapılan hatalardan biri, eşler birlikte geçirdikleri vakitleri anlamlı geçirebilmek adına

problemleri çözmek için bir “fırsata çevirmeyi” amaçlıyorlar ve ilişkilerinde problemleri

konuşup çözüme ulaştırmaya çabalıyorlar. Ancak durum tam tersidir. Şöyle ki; kaygı, korku ve

mutsuzluk gibi duyguların aynı anda yaşandığı bu zorlayıcı süreç ilişki problemlerinin

çözülmesi için fırsata çevrilecek bir zaman dilimi değildir. Bu tür ilişki problemlerinin

çözümlenebilmesi için çiftlerin kendilerini güvende hissettikleri ve psikolojik sağlamlıklarının

olduğu zamanlar seçilmelidir.



Yapılan araştırmalar çocuklu ailelerin karantina sürecinden daha olumsuz etkilendiğini

gösteriyor. Çocukların, evde uzaktan eğitim almaları ebeveynlerin eğitim-öğretim sürecini

disipline etmelerini gerektiriyor. Aynı zamanda anne babalar, çocuklarının evde kaliteli

zaman geçirmelerini sağlamaya çabalıyorlar. Böylelikle bu süreç ebeveynlerin omuzlarına

birçok sorumluluğu yüklüyor. Değişen ev rutini ile birçok sorumluluğun yüklendiği, karmaşık

duygular yaşayan bu bireyler iletişim kurmakta ve eşlerine anlayış göstermekte zorlanırken

bu durumlar evliliklerdeki ilişki problemlerinin de habercisi oluyor.

Salgın sürecindeki ülkelerin karantina sonrası boşanma başvurularının

arttığına dair aldığımız haberlerin sonrasında aşağıdaki noktalara dikkat

etmeniz evliliğinizi sağlıklı bir biçimde sürdürebilmenizi kolaylaştıracaktır.

-Öncelikle içerisinde bulunduğunuz kaygılı, agresif ve mutsuz ruh halinin salgın sürecinden

kaynaklandığını ve geçici bir süreç olduğunu hem kendinize hem eşinize hatırlatınız.

-Yaşadığınız duyguları eşinize aktarmalı ve böylelikle eşinizin sizinle empati kurmasına, size

karşı toleransını arttırmasına olanak sağlamalısınız.

-Ev içerisindeki sorumlulukların dağılımını kurduğunuz aile meclislerinde planlamalı ve

uygulamalısınız.

-Eşinizin evde kendisine özel olarak ayırdığı zamana saygı göstermeli veya bu konuda eşinize

teşvikte bulunmalısınız.

-Halen çözüm aşamasında olan problemlerinizi bu süreçte çözmek adına aceleci

davranmamalısınız.

-Tartışma habercisi olan anlarda isteksiz, öfkeli hissediyor ve çözüm odaklı yaklaşamıyorsanız

bunu eşinize aktarmalı ve tartışmayı başka bir tarihe ertelemeyi talep etmelisiniz.

-Konuşmak istediğiniz önemli konuları eşinizle paylaşmadan önce eşinizin bu konuyu

konuşmaya hazır hissedip hissetmediğini öğrenmeli ve iyi hissettiği bir an için uygun olan

ortam zamana randevu almalısınız.

-Tartışmalarda, yaşanılan durumları objektif olarak aktarmalı ve bu durumların size ne

düşündürdüğünü ve neler hissettirdiğini suçlayıcı ve yargılayıcı olmayan “ben dili” ile eşinize

anlatmalısınız.

-Evliliğinizde duygusal bağı kuvvetlendirmek için duygusal aktarımda bulunmalısınız.

Duygusal paylaşımı aktarmak adına tanışma öykünüzü anlattığınız, birbirinizde en sevdiğiniz

özellikleri sıralayarak yazdığınız yaratıcı kart oyunları gerçekleştirebilirsiniz.

-Salgın sürecinde psikolojik olarak zorlandığını hissettiğiniz eşinize sık sık bu zorlayıcı süreçte

eşinizi bir yoldaş olarak gördüğünüzü, ilişkinizin hayatınızdaki yerini ve süreci çift olarak

sağlıklı bir şekilde atlatacağınıza yönelik inancınızı ve iyi dileklerinizi eşinize aktarmalısınız.

  • İletişim
  • Yazılarımız

İSTANBUL

Destekli

Bu web sitesinde çerez kullanılır.

Web sitesi trafiğini analiz etmek ve web sitesi deneyiminizi optimize etmek amacıyla çerezler kullanıyoruz. Çerez kullanımımızı kabul ettiğinizde, verileriniz tüm diğer kullanıcı verileriyle birlikte derlenir.

Kabul Et